15 Ocak 2015 Perşembe

Merhaba,
Bu sefer başlıksız yazmaya karar verdim.
O kadar duygu yoğunluğu yaşadım ki bugün.

Ben kendimi ailenin antikası olarak adlandırıyorum, çünkü herkesin dinlemekten sıkıldığı anıları ben dinlerim, babaannemin eşarbından boncuk toplarım, dedemin çalışma masasından makarayı çaktırmadan çalarım,

Anneannemin eşarplarını alıp fular olarak kullanırım...

Bütün bunlar bana yetmiyor, geçmişimi, büyükannelerimin ve dedelerimin hayat hikayelerini dinlemeyi, eşyalarını o kadar çok seviyorum ki...

O yüzden babaannemi ve anneannemi bir kenara çekip (bir daha geri vermeyeceğimi söyleyerek - ki buna ikna etmek çok zor oldu.) bütün eski fotoğrafları topladım.





Baygın baygın bakışlarım ve gülünce çizgi haline gelen gözlerim hep aynıymış. 



Bu fotoğraf beni benden aldı resmen, sağdaki dedem. Yahu bir insanın dedesi bu kadar yakışıklı olabilir mi?? 


Bu da diğer dedem... Ben iki yaşındayken kısa bir süre Karadeniz'de yaşamıştık. O günlerden. 





Babaanneme benzetirler beni hep. 



Anneanneme de benziyor olabilirim, ailedeki herkese benziyorum ben. :)  


Bazı hikayelerimiz var, sanki ben yaşamışım gibi etkiler beni. Nedendir bilmiyorum küçüklükten beri hep duygusal ve ağlak biri olmuşumdur. 

Babaannem evlerini bırakıp Türkiye'ye göçtüklerini anlatırken sanki ben evimi, arkadaşlarımı bırakmışım gibi hüngür hüngür ağlarım. 


Dedemin ablasının memlekette kalması ve bir daha onu görememeleri beni derinden yaralar. Yani her göç hikayesinde olduğu gibi... 

Bazı geceler kulaklığı takıp kendimi babaannemin, anneannemin yerine koyarım ve gözlerim şişene kadar ağlarım. Ailenin antikasıyım evet... 












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder