Bir köyde yaşıyorum,
çok pis her yer.
1500'lü yıllardayım.
Ah, zamanın kokusunu bile alıyorum. Ama rahatsız
olmuyorum, alışmışım çünkü. Sanıyorum ki 8 yaşındayım. Simsiyah atıyla bir kadın
geliyor. Bizim simsiyah halimize kıyasla o bembeyaz, hiç bilmediğim,
koklamadığım kadar güzel kokuyor.
Bizim evi bilir gibi
hiçbir yere bakmadan içeri giriyor. Anne ve babamla sakin sakin konuşmaya
başlıyor. Üçünün de gözleri bende. Annem ağlamaya başlıyor ama babam gülüyor,
gülünce dişlerini görüyorum, simsiyah.
Zaten çok eşyam yok,
yine pis bir çuvalın içine üç parça eşyamı atıyoruz ve beyaz kadın elimden
tutup beni götürüyor. Dehşete düşmüş bir şekilde arkama bakıyorum. Kimse bana
sarılmadı, elveda demedi. Annem ağlıyor. Babamsa simsiyah elinde parıl parıl
parlayan sapsarı altınları sayarken bir yandan gülüyor.
Hızla uzaklaşıyoruz.
Kadın o kadar güzel kokuyor ki kokusu üzüntümü, korkumu alıyor üzerimden.
Kıpkızıl kıvırcık saçlarını koklamaya dalıyorum. Bir dere kenarında duruyoruz.
İçinde eşyalarım olan çuvalı dereye atıyor, üzerimdekileri çıkarıyor beni bir
güzel yıkıyor. Yepyeni, tertemiz kokan kıyafetler giydiriyor bana.
Bu süre zarfında
sorularıma hiç cevap vermiyor, güzel yüzüyle tebessümlerin en güzelini sunuyor
bana. Beni tekrar atının önüne alıyor ve yavaş yavaş gitmeye başlıyoruz. Bu
sefer sormadan kendi anlatıyor.
-Biz özel insanlarız.
Diğer insanlar gibi değiliz, bunu sen de biliyorsun.
-Doğadaki her şey benimle konuşuyor.
-Bizim gibi özel güçleri olanlar
sevilmez. Bizden korkuyorlar.
-Ben
korkulacak kötü bir şey yapmadım, diye söze atılıyorum.
-Yapmadığını ben de
biliyorum. Ama onlar bilemez. Bizim türümüzün kötüleri de var ve gerçekten
aklının alamayacağı kadar kötüler. Onlarla karşılaşmak istemezsin.
-Bizim türümüz derken
ne demek istiyorsun?
-Biz diğer insanlardan
farklıyız. Farklı güçlerle, farklı özelliklerle doğduk. Ailen bunu bildiği için seni bana verdi çünkü ben seni
korumakla görevlendirildim. Bu durum seni korkutmasın. Seninle çok güzel
zaman geçireceğiz. Şimdi sadece hayvanlarla konuşuyorsun, ileride daha
fazlasını öğreneceksin.
-Ben her şey ile konuşuyorum. Her şeyin sesini duyuyorum.
Gözleri büyüyor ve
şaşkınlıkla bana bakıyor. Bu kesinlikle beklemediği bir şey.
-Peki, böyle küçük bir
yaştaki çocuk için biraz fazla. Başka ne yapıyorsun peki?
-İnsanları kontrol
edebiliyorum. Vücutlarını hareket ettirebiliyorum.
-Göstermek ister misin?
Birden atın kayışını
tuttuğu sağ kolu havaya kalkıyor. Sanırım indirmek için kendini zorluyor ama
başaramıyor. İnanamayan gözlerle bana bakıyor.
Ormanın
derinliklerindeki büyük çadırın önünde duruyoruz. Burası kısa süre kalacağımız
yeni evimiz. İçeri girdiğimizde iki küçük kız daha var ve benden oldukça küçük
görünüyorlar.
-Onlar da bizim
gibi mi?
-Evet, onların da
yetenekleri var ama senin kadar güçlü değiller.
Bunları söylerken gözleri parlıyor. Sanki ben
bir yarışta kazandığı ödülmüşüm gibi bakıyor bana. İki gün burada kaldıktan sonra
dere kenarına çıkıp yol boyunca ilerliyoruz ve yosun kaplı taş evin önünde duruyoruz.
İçerisi tertemiz ve mis gibi kokuyor. Güzel kokulu kadın üçümüzü de karşısına
alıp konuşmaya başlıyor.
-Çocuklarım, artık dört
kişiyiz. Bir aileyiz. Ben sizin annenizim ve siz benim çocuklarımsınız.
Şimdi bir anlaşma yapacağız sizinle. Ne olursa olsun yanınızda ben yokken,
benim iznim yokken güçlerinizi kullanmayacaksınız. Ne olursa olsun. Benim
görevim sizi korumak. Sizi eğitmek. Biz farklıyız ve bu farklılığımız diğer insanları korkutuyor,
onlara zarar vereceğimizi sanıyorlar ama biz öyle değiliz. Bana güvenmenizi istiyorum.
İnanın bana sizleri gerçek anne ve babanızdan daha çok seviyorum. Ve sizi
benden alırlarsa bu beni mahveder.
-Biz neyiz peki? Diye
soruyor kızlardan biri.
-Cadıyız. Bizlere verilen bir hediye bu ve bunu değerlendirmeliyiz. Ama insanlar
cadıları sevmez. Bizim cadı olduğumuzu anladıkları an bizi ölüme mahkûm etmek
için ellerinden geleni yaparlar ve ben ölmemizi istemiyorum. O yüzden sadece ben
yanınızdayken güçlerinizi kullanacaksınız. Kendinizi keşfedene kadar.
Yıllar önce yazdığım ufak bir öykünün bir parçası bu. Devamı yok. Devamını "hayal-gücünüze" ve "hayal-gücüme" bırakıyorum.
Ve devamını kendime Samhain hediyesi olarak armağan ediyorum.
Ve de yıllar önce içgüdüsel olarak YERDENİZ serisine aşık olacağımı bilirmiş gibi yazdığım ufak hikayeleri Ursula K. Le Guin'e ithaf ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder